Bir çocuk kitabı olan Küçük Prens aslında yediden yetmişe mesajlar veren, her yaştaki bireyin okuması gereken bir kitap. Kitap her insanın kendi dünyasının olduğunu ve neyi önemsiyorsak onu yaşadığımızı, kendi dünyamızı kendimizin oluşturduğu fikri üzerinden yazılmıştır.

Bu kitap kitaplığımın baş köşesinde duran, benden tam beş yıldız almış bir kitaptır. Kitabın ayrıca Küçük Prens isiminde, yine kitabıyla aynı isimde çekilmiş çizgi filmi vardır.

Kitaptan güzel sözleri sizlerle paylaşayım.

  • Sahibi olmayan bir elmas bulursan,o elmas senindir.Sahibi olmayan bir ada bulursan,o ada senindir.Bir buluş yaparsan patentini alırsın,buluş senin olur.Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi,yıldızlar benimdir.
  • Büyükler sayılara bayılırlar. Yeni bir arkadaş edindiniz diyelim: onun hakkında hiçbir zaman asıl sormaları gerekenleri sormazlar. “Sesi nasıl?” demezler örneğin, ya da “Hangi oyunları sever? Kelebek koleksiyonu var mı?” diye sormazlar onun yerine. “Kaç yaşında?” derler. “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Ancak bu sayılarla tanıyabileceklerini sanırlar arkadaşınızı.
  • Deseniz ki: “Kırmızı kiremitli, güzel bir ev gördüm. Pencerelerde saksılar, çatısında kumrular vardı.” Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama “yüzbin liralık bir ev gördüm” deyin, bakın nasıl: “Aman ne güzel ev” diye haykıracaklardır.
  • Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir.
  • Örneğin sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Mutluluğum her dakika artar. Saat dörtte artık sevinçten ve meraktan deli gibi olurum. Ne kadar mutlu olduğumu görmüş olursun. Ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta senin için çarpacağını bilemez. İnsanın belli alışkanlıkları olmalı.
  • Mükemmelliğe, yazıya eklenecek hiçbir şey kalmadığında değil, yazıdan çıkarılacak hiçbir şey kalmadığında ulaşılır.

Kitap içerisinde yazar bir Türk gök bilimciden bahseder. İşte o kısmı olduğu gibi yazıyorum.

Küçük Prens’in geldiği gezegenin “Asteroid B-612″ olduğu konusunda yabana atılamayacak kanıtlarım var. Bu gezegeni bir zamanlar teleskopla ilk kez gören biri olmuş: 1909’da bir Türk gök bilimcisi. Bu konuda hazırladığı raporu Uluslararası Gök bilimciler Kurultayı’na sunmuş. Ama başında fes, ayağında şalvar var diye sözüne kulak asan olmamış. Büyükler böyledir işte. Bereket versin, Astereid B-612’nin onurunu kurtarmak için dediği dedik (bu kısıma özel aşağıda yorumumu yazacağım, o yüzden koyuya boyadım) bir Türk önderi tutmuş, bir yasa koymuş: Herkes bundan böyle Avrupalılar gibi giyinecek, uymayanlar ölüm cezasına çarptırılacak. 1920 yılında aynı gök bilimci bu kez çok şık giysiler içinde Kurultay’a gelmiş. Tabi bütün üyeler görüşüne katılmışlar.

Yukarıda koyuya boyadığım kısımın yazarın kaleminden şu şekilde dökülmüş.

un dictateur turc imposa à son peuple
Kıyafet devrimi düşünüldüğünde II. Mahmut ya da M. Kemal Atatürk akıllara gelmektedir. Tarih baz alınarak düşünüldüğünde her ikisi de bu devrimleri 1909 – 1920 tarihleri arasında yapmamıştır. II. Mahmut 1826 yılında, M. Kemal Atatürk ise 1934 yılında bu devrimi gerçekleştirmiştir. 1909-1918 yılları arasında V. Mehmet Reşat padişahtı.
Yazar ırkçılığı yerdiği paragrafın içerisinde ırkçı bir ifade kullanmış. Irkçılığı yerdiği için niyetinin iyi olduğunu var sayıyorum ama Fransızların milletimize karşı benliklerine işlediği ırkçılığı rahatlıkla fark edebiliyoruz. Kim olursa olsun bizden birine diktatör diye hitap etmiş. Sanki kendileri Lozan’ı bize dayatmadılar. O dönemin şartlarında imzalamak zorunda kaldık. Sanki kendileri istemedi kılık kıyafetimizin değiştirilmesini. Ataları I. François’i kurtaran biz değil miydik? Nice ilini Barbaros Hayrettin Paşa‘nın yardımı ile alan sanki kendileri değiller miydi? Japonlar unutmadı bizleri, Güney Kore’liler unutmadı ama Fransızlar tüm bunları unutmuşlar ya da yaşadıklarına karşı Fransız kalmışlar. Bizdeki deyim “Fransız kalmak” gerçeklerden deyimleşmiş belli ki.

Peki kim bu gök bilimci, bir araştıralım bakalım.

Bu konuda iki kişinin ismi geçmektedir. Biri ressam olan Ahmet Ziya Akbulut, diğeri ise gök bilimci Fatin Gökmen‘dir. Kişisel kanaatim kitapta bahsi geçen kişinin Fatin Gökmen olduğu yönündedir. Peki kimdir bu Fatin Gökmen küçük bir öz geçmişini paylaşayım.

Fatin Gökmen hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yazınız.
Lütfen buraya isminizi giriniz.