Elif Şafak‘tan muhteşem bir kitap. Elif Şafak‘ın diğer kitaplarını çok sevmedim ancak bu kitabı beni kitaplarına ilgiyi arttırmıştır. Kitap Mevlana ve Şemsi Tebrizi hakkındadır. Üniversite yıllarında bir arkadaşımın önerisi üzerine okuduğum kitabın içerisinde yer alan Şemsi Tebrizi‘nin 40 Kuralı’nı tek tek üşenmeden yazmış ve dolabıma asmıştım. Şemsi Tebrizi‘nin 40 Kuralı’nı hem kendim için hem de sizler için tekrar paylaşıyorum. Sözler Elif Şafak‘ın kitabında olduğu gibidir.
Kitabın renginin tamamen pembe olması bana çok itici gelmişti. Pembe en sevmediğim renklerdendir. Ona rağmen kitabı elimden düşürmemişimdir. Eşime ilk hediye ettiğim kitaplardandır.
Benim bu kitaba verdiğim puan tam olarak 5 puandır. Okumanızı tavsiye ederim.
Elif Şafak‘tan okuduğum bir başka kitap İskender olmuştur. İskender hakkındaki yorumlarımı okumak için lütfen tıklayınız.
Şemsi Tebrizi‘nin Kırk Kuralı
- Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendimi, öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende çoğunlukla korku ve utanç içindesin. Eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
- Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil.
- Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manâdır. Sonraki batıni manâ. Üçüncü batınının batınısıdır. Dördüncü seviye o kadar derindir ki, tarif etmeye kelimeler kifayetsiz kalır.
- Kainattaki her zerrede, Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.
- Aklın kimyası ile, aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir, adımlarını korka korka atar, “aman sakın kendini” diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: “bırak kendini, koy gitsin.” Akıl kolay kolay yıkılmaz, aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte vardır.
- Şu dünyadaki çatışma, ön yargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.
- Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’ı keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
- Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda o sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredendir.
- Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
- Ne yöne gidersen git; doğu, batı, kuzey ya da güney. Çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün. Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
- “Ebe” bilir ki, sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
- Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istesede, istemesede tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp’da değişmeyen yoktur.
- Şu dünyada, semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda, sahte hacı hoca, şeyh şıh var. Hakiki mürşit, seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir, tutup’da kendisine hayran olmaya değil.
- Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
- Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire, eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır, çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.
- Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki, kişi bir şeyi, ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki, hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü, yaradılanı sevmeden, ne lâyıkıyla bilebilir, ne lâyıkıyla sevebilirsin.
- Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil, kalpte olur. Onun dışındaki her leke, ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik, kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
- Tüm kâinat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara, dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen, Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükâfat olarak Yaradan’ı tanır.
- Başkalarından saygı, ilgi, ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde, dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
- Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek, beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
- Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.
- Hakiki Allah Aşığı, bir meyhaneye girdi mi, orası ona namazgâh olur. Ama bekri aynı namazgâha girdi mi, orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.
- Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte, Sufi daima orta yerdedir.
- Madem ki insan eşrefi-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.
- Cenneti ve cehennemi illâ ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarırsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
- Kainat yekvücut, tek varlıktır. Herkes ve herşey görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
- Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen, o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir lâf çıkarsa, hayırlı lâf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır. Öyleyse kim’ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün- kırk gece, sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin, herşey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.
- Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret, gelecek ise, başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi, daima şu an’ın hakikatını yaşar.
- Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip, boyun bükmek, cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını belirler. Güzergah bellidir ama, tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.
- Hakiki Sufi öyle biridir ki, başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp’da, kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez. Sufi kusur görmez, kusur örter.
- Hakka yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan, şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp. Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar, kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.
- Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama, kurallarını başkalarını dışlamak, yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama, inancınla büyüklük taslama.
- Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen bir “hiç” ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan’da, benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.
- Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan, çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır, emin bir beldede yaşar.
- Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrı’ya inanmayan kişi ise, içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar, gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
- Hileden, desiseden (aldatma, entrika, oyun) endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Allah da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar, o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında, yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan.
- Allah kılı kırk yararak, titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki, sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı.
- Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım ..diye sormak için, hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an, her nefeste yenilenmeli, yepyeni bir yaşama doğmak için, ölmeden önce ölmeli.
- Noktalar sürekli değişse’de, “Bütün” aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için, bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini, bir dürüst insan alır. Hem “Bütün” hiç bir zaman bozulmaz, hem de, her şey yerli yerinde merkezinde kalır. Hem de bir günden bir güne, hiçbir şey aynı olmaz. Ölen her Sufi için, bir Sufi daha doğar.
- Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilâhi aşk peşinde mi koşmalıyım, mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi, ya da cismani mi?.. diye sorma. Ayrımlar ayrımları doğurur, Aşk’ın ise hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındır, ya merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.
[…] Aşk – Elif Şafak […]
[…] Aşk – Elif Şafak […]
[…] Elif Şafak – Aşk […]